18 Ocak 2011 Salı

Azami Emek, Asgari Ücret!

AZAMİ EMEK, ASGARİ ÜCRET!
Alper Kangal
Yeni bir yıl daha başladı yeni umutlarla. Ve yine yeni bir asgari ücret bahşetti beyler emekçilere. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 846 lira, yoksulluk sınırının 2750 lira olduğu bir ülkede, milyonlarca insana, “sen aylığı 629 liradan çalışacaksın” derken beyler yüzleri kızarmıyordu ve “Oldukça fedakar davrandık” diyordu ağalardan biri, yine diğer ağalar adına açıklama yaparken.





Asgari ücret belirleme dönemleri, bu takdirin kim tarafından neye göre yapıldığı her zaman karikatürlere konu olmaya devam edecek gibi görünüyor. Öyle yada böyle belirlenen bu asgari ücret biz mimarların tamamen dışımızda olan ve bizim dışımızdaki milyonları etkileyip bizden bağımsız olan bir olgu elbette değil. Bu bağ ise yalnızca bizlerin de bu toplumun içinde yaşamamızdan kaynaklanan basit bir bağ hiç değil. Bu bağlantıyı en anlaşılır kılan şey mimarların genel profilini incelemektir. Bu genel profil mimarların mimarlar odasına kayıtlılığı ile okunabilir. Mimarların odaya kayıtlı olma oranı belirgin biçimde yüksektir ve mimarların neredeyse hepsinin kayıt altında olduğu söylenebilir. Bu kayıtlı üyelerimizin ise yüzde 90’lara varan kısmı özel sektörde ücretli çalışmaktadır. Bu sonuçlar mimarların toplum içinde var olduğu konum itibariyle, televizyon dizilerinde gösterildiği gibi hiçbir maddi kaygısı olmayan, bulutların üstünden emirler yağdırıp kendinin diğer insanlar için bir şans olduğunu düşünen, burnu büyük tasarım üstatları olmadığına, kapitalist üretim ilişkileri içindeki taraflaşmada emekçi sınıfların organik bir parçası olduğuna işaret eder. Bunun böyle olmadığı meslekle tanıştığımız eğitim sürecinin başından itibaren sürekli olarak ideolojik manipülasyonlarla üstü örtülmeye çalışılır ve ait olduğumuz taraf düzen tarafından iyice muğlaklaştırılır.
Bunu hemen hemen hepimizin geçtiği bir süreci hatırlayarak devam edebiliriz. Okuldan çıkıp mesleğini öncelikle ücretli olarak icra edeceklerin karşısına adamın biri dikilip aslında hiçbir şey bilmediğini, asıl okulun ofiste çalışmak olduğunu söyler. Öğrenmek için gösterilen yol ise asgari ücretle uzun mesai sürelerince çalışmamız gerektiği olur. Aslında bir şey bilmediğinizi, esas mesleğin sayısı yirmiyi geçmeyen autocad komutunu kullanarak gece gündüz çalışmamız gerektiğini söyleyen adam ne yazık ki çoğu zaman sizin meslektaşınızdır. Derken biraz zaman geçer ve başka bir adam gazeteye ilan verirken yukarıda bahsettiğimiz gibi bir iş temposuna birkaç yıl katlanmış bir mimar aradığını yazdırır. Olurda orada çalışmaya başlarsanız iş görüşmesinde hiç aklınıza bile gelmeyen ancak aylar sonra belki de tesadüfen internetten sigorta sorgulama sayfasına baktığınızda aldığınız maaş üzerinden değil asgari ücretten sigortalı olduğunuzu görürsünüz. Patronunuzun sadece bundan bile ne kadar karda olduğu pek de umurunuzda değildir, ne de olsa eskisine nazaran daha iyi koşullarda çalışmaktasınızdır ve çevrenizdeki arkadaşlarınızın neredeyse hepsi aynı koşullarda çalışmasına rağmen kendinizi yalnız hisseder ses çıkarmazsınız. Derken biraz daha zaman geçer. Kendinizi bir TOKİ ihalesinden alınmış bilmem kaç yüz pencereli ucube bir binaya poz numarası verirken, daha birkaç sene önce gördüğünüz brezilya ulusal kongre binası gelir aklınıza. Böyle tasarımlar yaparak memleketi ve kentin çehresini değiştirme planlarınız gelir aklınıza. Gözünüzü tekrar açtığınızda siyah zemin üzerinde renkli birtakım çizgilerin olduğu ucube sizi bekliyordur. Ve siz hala kendinizi yalnız hissediyorsunuzdur. Bu ortam sizin tahammül sınırlarınızı zorlamaya devam ederken sürekli olarak ofiste geçirdiğiniz saatler artmaya ve kendinize ayırdığız süre ise azalmaya devam eder. Söylenen şeyler hep aynıdır; “işlerimizin yoğunluğu bitene kadar biraz fazla mesai yapalım”. Siz kendinizi yalnız hissettiğiniz için “işler hiçbir zaman bitmez ki, çalışma saatleri bundan 150 yıl önce 8 saate düşmüştü be adam” diyemezsiniz.
Yalnız hissetmemek için sizin gibi başkalarıyla yan yana gelmeniz gerekir. Bunun yeri bizlerin tek örgütü olan odamızda örgütlenmektir. Zaten kayıtlı olduğunuz bir örgüte yabancı kalmak, odayı sevmiyor olmak şu an içinde bulunduğumuz koşullarımızda hiçbir değişiklik yaratmayacak şüphesiz. Ama sahip çıktığımızda bir umut var gibi görünüyorsa denemeye değer.
Bitirirken şairin dediği gibi “aldığımız son gündeliğin asgari ücret değil, hür ve günlük güneşlik bir ülke” olması dileğiyle daha fazla kayıtlılık değil daha fazla örgütlülük!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder