21 Haziran 2011 Salı

AKP’nin kent tasavvuru: Kanal İstanbul ve diğer “çılgın projeler”

Aşağıdaki yazı TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bülteni 90 no’lu (Haziran 2011) sayısında yayımlanmıştır.

AKP’nin kent tasavvuru: Kanal İstanbul ve diğer “çılgın projeler”

Sıla Karataş
Başbakanın 27 Nisan 2011’de İstanbul Kongre Merkezi’nde 2023 yılında bitirilmesi tasarlanan Kanal İstanbul Projesi’ni kamuya açıklamasından sonra, İstanbul kentini yeni inşa edilecek bir ikinci boğazla üç ayrı parçaya bölmeyi öngören bu “çılgın proje”,  yazılı ve görsel medyada bir hayli tartışıldı. Kanal İstanbul’a dokuz yıldır gerçekleştirilmekte olan diğer birçok AKP projesi gibi, partinin “vizyon meselesi” olarak işaret eden Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’tan Kanal İstanbul’un muhalefet partilerinin anlayamayacağı kadar büyük bir proje olduğunu iddia eden AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç’a, projenin çılgınlığını olumlu ya da olumsuz biçimlerde vurgulayan muhalefetteki siyasi partilere, projenin “artılarını ve eksilerini” değerlendiren üniversite çevrelerinden birtakım uzmanlara, inşaat sektöründen spekülatörlere, gazetelerde köşe yazarlarına kadar çeşitli tarafların ağzından Kanal İstanbul Projesi gündemi belirledi.
Projeye “Çılgın Proje” adlandırmasıyla 22.09.2010’da isim babalığı yaptığını iddia eden Sabah yazarı Hıncal Uluç’a göre, bu proje büyük harfle “Dünya” demek. Hıncal Uluç, Çılgın Proje’nin bir “insanlık projesi” olduğunu ileri sürmekle kalmıyor; ekonomik olarak gelişen ve büyüyen, siyasal alanda dünyaya söz geçiren yeni Türkiye’nin güç ve ihtişam sembolü olduğunu söylüyor. Türkiye’nin “dünya coğrafyasını değiştirecek, fevkalade teknolojik ve fevkalade pahalı bir projeyi gerçekleştirebilecek düzeye gelmiş” olduğunu da eklemeyi unutmuyor.[1]
Doğrusu Çılgın Proje, Uluç’un iddialarını ispat edercesine bir özgüvenle servis ediliyor ülkeye AKP ve nedimeleri tarafından. Erdoğan’a göre, “Bu proje çok boyutlu bir projedir. Aynı zamanda enerji, ulaştırma, bayındırlık, eğitim, istihdam projesidir. Bu proje bir şehircilik projesi, aile projesi, konut projesidir. En önemlisi de bu proje bir çevre projesidir. İstanbul’u ve çevresini, tabiatı, denizi, su kaynaklarını, yeşili, hayvan ve bitki yaşamını koruma projesidir.”[2]
Kanal İstanbul’un karada ve Boğaz’da ulaşım problemini çözeceği iddiası başta olmak üzere, Boğaz’ın tankerlerce kirletilmesine son vereceği, dolayısıyla Boğaz’ın tarihi ve turistik değerlerinin korunacağı söyleniyor. Projenin inşasıyla İstanbul’da deprem tehlikesinin ortadan kaldırılacağı nasılsa vurgulanırken, İstanbul’un merkezinde eski ve bakımsız konutlarda yaşayanların Kanal İstanbul’da yeni inşa edilecek konutlara yerleştirileceği ileri sürülüyor. Daha da ilginci, 2,5 milyon işsizin kanalın inşasında istihdam edileceği, böylece projenin Türkiye’de işsizliği bitireceği ilan ediliyor. Çılgın Proje’nin sunumuna bakılırsa, İstanbul kenti yüzleştiği sorunlardan, gebe olduğu birçok olası felaketten 2023 yılında Kanal İstanbul’la kurtulacak.
Kanal İstanbul’un vaat ettikleri bunlarla kalmıyor; alanında Türkiye’nin en büyükleri olacak yeni alışveriş, kültür ve kongre merkezleri, fuar merkezleri,  yeni bir finans merkezi ve yeni iş kuleleri, yeni rezidanslar ve toplu konut bölgeleri, yeşil alanlar, İstanbul’daki diğer iki havalimanını aşacak boyutlarda ve kapsamda yeni bir havalimanı vaatlerden bir kısmı. Hatta 150 metre eninde ve 25 metre derinliğindeki kanal açılırken çıkarılacak hafriyatla Marmara Denizi’nin ortasına “mesire yeri” olarak hizmet verecek bir adanın bile(!) inşa edileceği söyleniyor.
Böylesine “muhteşem” ve büyük ölçekli bir projenin Türkiye ekonomisine getireceği “külfet” de epey tartışıldı projenin ilanını izleyen günlerde. Zaman’daki ilgili haberlere bakılacak olursa, projenin toplam maliyeti 40 milyar doları buluyor; projenin yıllık getirisi ise 2,5 milyar dolar olacak.[3] Ancak Mülkiyeli bir hesap uzmanının tahmini hesaplarına göre Kanal İstanbul Projesi kapsamında sadece kanalın açılmasıyla çıkan hafriyatı kaldırmak için gereken kamyonların alımı 40 milyar dolar tutuyor. Bu hesaplara göre kanalın inşaatının bitirilmesi içinse yaklaşık 209 milyar dolar gerekiyor. Erdoğan’ın öngörülerine göre sayısı günde 150-160 civarında seyredecek olan gemi ve tankerlerin kanaldan geçmek için ödeyeceği vergilerin sağlayacağı yıllık gelir ise 1,5 milyar dolar. Haliyle kanalın yıllık kazancıyla projenin maliyetini karşılayabilmesi için 200 yıl gerekiyor.[4]
Yalnız geçiş vergisi gelirleri mevzubahis olunca, 1936 Montrö Anlaşması’nı hatırlamamak elde değil. Bu anlaşma gereğince yabancı ticari gemilerin Boğaz’dan ücretsiz geçiş hakkı var; ancak ikinci boğazdan hangi koşullar altında hangi gemilerin geçeceği Kanal İstanbul tasarısında açıklanmıyor. Haliyle ikinci boğazın inşasıyla Montrö Antlaşması’nın delineceğine dair söylentilerin haklılık payı var. Eğer yabancı ticari gemilere geçiş serbestisi tanıyan Montrö Anlaşması ikinci boğazda da geçerli olacaksa, burada geçiş vergisi uygulanacak deniz taşıtlarının askeri savaş gemileri olması ihtimali beliriyor, ki bu durum ulusal ve uluslararası güvenlik dengelerini sarsılmasına yol açabilir. Montrö’nün, içinden savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişini denetlediği Boğaz, dolayısıyla Türkiye, uluslararası bir güvenlik krizine ev sahipliği yapabilir.
Kanal İstanbul’un maliyetine dair iddiaların spekülatif olmaktan öteye geçemeyeceği aşikar; ancak başbakanın yatırımcı bir arkadaşının projenin gerçekleştirilmesi için 30 milyar dolarını feda edeceği söylentileri göz önünde tutulursa, Türkiye’de Çılgın Proje’nin inşası için Rus ve İtalyan yatırımcılar dışında kolları sıvayacak iktidara yakın birçok yerli yatırımcı bulunduğunu kestirmek mümkün. Hal böyleyken, AKP’nin Kanal İstanbul’u seçimden iki ay önce ihtişamlı bir basın açıklaması ile kamuya servis etmesinin anlamı berraklaşıyor. Dahası, projenin sunumu için hazırlanan üç boyutlu görselleştirmelerin kalitesi, Kanal İstanbul Projesi’nin altyapısının zemin ve çevre etüdleri yapılmaksızın baştan savma kurgulandığını gösteriyor. Yedi ay içinde hazırlandığını Hıncal Uluç’tan öğrendiğimiz Çılgın Proje’nin, Egemen Bağış’ın açıkça ileri sürdüğü üzere AKP için seçim öncesi mühim bir “vizyon meselesi” olduğu ortada.
Seçim öncesi reklam panolarında, sıklaşan televizyon reklamlarında da gördüğümüz üzere AKP hayaller üzerinden bir seçim retoriği oluşturuyor. “Hayaldi, gerçek oldu” sloganının altında sıraladıkları, yapımı hala devam etmekte ve kıyıları “ucube”ye çevirmekte olan Karadeniz sahil yolu projesinden Bolu tüneline kadar birçok “AKP projesi” televizyon reklamlarında dönüp duruyor. Bunlara Yenikapı’daki Bizans dönemi ve sonrasına ait arkeolojik buluntuları hiçe sayarak inşa edilen Marmaray Tüp Geçit Projesi’ni de eklemeli. Yetmez, Erdoğan’ın “Kentlerde kentsel dönüşüm projeleri başlattık. 2023'te 500 bin konut hedefliyoruz,” sözlerine kulak vermeli; ülke çapında TOKİ eliyle yürütülen gecekondu yıkımlarını ve yeniden yerleştirmeleri hatırlamalı.
Ancak AKP’nin hayalleri bu kadarla kalmıyor, gittikçe büyüyor. AKP, başbakan Erdoğan’ın sözleriyle “artık daha büyük hayaller peşinden koşuyor”.[5] Kanal İstanbul tasarısı “AKP Türkiyesi”nde AKP kentlerini simgeliyor bir anlamda. Bu kentler, finans ve ticaret ilişkilerinin mekansal belirlenimindeki rant kentleri. Yeni karayollarının etrafında gelişen çok katlı iş merkezlerinin, İstiklal Caddesi’nde tüm yasal engellere rağmen dikilen Demirören Alışveriş Merkezi ve diğer birçokları gibi AVM’lerin, toprakta pıtrak gibi biten TOKİ konutlarının, 2023 Ankara Nazım Planı’nın ve Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi’nin kentleri. Bu haliyle AKP kentleri, David Harvey’in kentsel mekanın ideolojik dönüşümünü ve bu doğrultuda yeniden inşasını tarif etmek için önerdiği yaratıcı yıkım kavramlaştırmasına cuk oturuyor. AKP, yeni kentleşmeyi meşrulaştırmak için bir de Şehircilik Bakanlığı kuracağını söyledi yakınlarda. Bu bakanlık eliyle Anadolu’nun diğer kentlerini kapsayacak önümüzdeki elli yılı kapsayacak şekilde 1 trilyon dolar bütçeli bir “ulusal yerleşim planı” yürütülecekmiş.
İstanbul kentini üç büyük yerleşim bölgesine bölecek olan Kanal İstanbul sayesinde kanal ve Karadeniz boyunca yeni kentler inşa edileceğini söylüyor başbakan Erdoğan. Haliyle İstanbul’un nüfusunun Kanal İstanbul ile beraber 30 milyon olacağı öngörüsü, projenin yol açacağı olası göç dalgasında, yeni gecekondu ve banliyölerde somutlanıyor. Üstelik Zaman’dan Muzaffer Salcıoğlu ve Derviş Genç’in 29.04.2011’deki haberlerine göre Kanal İstanbul, İstanbul’un yenilenmesi için bir fırsat. Haberde, kentsel dönüşüm alanlarının İkinci Boğaz’a taşınabileceğini düşünen İstanbul Emlak Komisyoncuları Odası İkinci Başkanı Nizamettin Aşa’nın, "İstanbul'daki mevcut sağlıksız yapıların ve mülk sahiplerinin, yeni yapılan yerlere kaydırılması söz konusu olabilir. İstanbul merkezinin işyerine dönüştürülüp finans merkezi haline getirilmesi, konut alanlarının devlet eliyle dışarı kaydırılması, İstanbul'un baştan yapılandırılması planlanıyor olabilir,” sözlerine yer veriliyor.[6] Nitekim İstanbul’un mevcut kentsel dokusunda yerleşmiş nüfusun Kanal İstanbul Projesi kapsamında Yeni İstanbul’un çeperlerinde yeniden yerleştirilmesi olası. Nihayet “Çılgın Proje” eliyle, İstanbul’da merkezdeki kentsel arazi rantı yüksek tarihi konut dokusunun, yakın zamanda Tarlabaşı ya da Fener-Balat’taki örneklerinde de tezahür eden, soylulaştırılması operasyonuna da makul bir kılıf bulunmuş oluyor. Üstelik Erdoğan olası İstanbul depreminin yaratacağı tahribatı da muhtemel kentsel dönüşüm planına güzelce yediriyor: “İki tane kuracağımız şehirde, Anadolu yakasında olanlar için oraları, Avrupa yakasında olanlar için buraları göstereceğiz. 'Buyur sana ev. Beğen al.' Mecbur gidecek. Niye? Deprem tehdidi var. Deprem tehdidini göre göre o vatandaşları orada nasıl bırakırız?”[7]
Kanal İstanbul tasarısı Çatalca-Silivri bölgesinde gerçekleştirilecek. İronik olan şu ki, bir buçuk yıl kadar önce İstanbul Boğazı’nın ilgili bölgesini kapsayacak bir üçüncü köprünün inşa edileceği iddialarıyla gündemi sallayan, İstanbul halkının ve çevrecilerin itirazlarına sebep olurken finans ve inşaat çevrelerinin iştahını kabartan AKP’nin, Kanal İstanbul’la üçüncüyü bırakın, dördüncü, beşinci köprülerin inşasını gerçekleştirebilecek olması. Nasıl ki Çılgın Proje İstanbul’a Karadeniz ve Marmara Denizi’ni bağlayacak ikinci bir boğaz öneriyor, yeni boğazın iki yakasını bağlayacak ve İstanbul’daki mevcut karayolları üzerindeki trafiği ikinci boğazın öte yakasına taşıyacak yeni köprülerin inşası da “kaçınılmaz” oluyor. Öyle ki, başbakan Erdoğan müstakbel üçüncü köprünün adını “Uygarlıklar Köprüsü” olarak şimdiden belirlemiş bile.
Fatih Üniversitesi’nden çevre mühendisleri Kanal İstanbul’un inşaatının bölgedeki ormanlar ve su havzaları için bir sorun teşkil etmeyeceğini söylüyorlar, dikkate nazır bir iddia.  Çok değil kısa zaman önce 2B orman arazilerinin satışını onayan yasayı meclisten geçiren hükümetin, kanalı büyük oranda Hazine arazileri üzerine inşa edeceklerini söylerken bölgedeki 2B orman arazilerini hasıraltı ettiklerini fark etmek güç değil. Haliyle bölgede daha şimdiden arsa spekülasyonları artmaya başladı; bölge yerlileri değer kazanması için arsalarını bekletip satmazlarken, gözü açık birçok yatırımcı bölgeden arsa kapatmaya başladı bile. Projenin ilan edildiği İstanbul Kongre Merkezi’ndeki toplantıdan çıkarken Erdoğan’ın Kanal İstanbul’u Çatalcalılara bir hediye olarak müjdelemesi de bu bağlamda bir hayli manidar.[8]
Bölgede artan arsa spekülasyonlarından bahsetmişken, Kanal İstanbul’dan başka ülke çapında AKP eliyle yürütülen büyük ölçekli inşa projelerinden nemalanacak olan esas sektörü unutmamak gerek. Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu Genel Başkan Vekili Alaattin Çakır’ın, “Tüm dünyada inşaat sektöründe en büyükler kategorisinde Çin'den sonra 2. sırada yer alan Türk müteahhitlik sektörü de bu projede kendini gösterme fırsatı bulacaktır. Türk müteahhitleri, bu projeye katkı sağlama fırsatı bulacaktır” sözleriyle[9] Çılgın Proje’yi sektör olarak desteklediklerini söylemesi hiç tesadüf değil.
İnşaat sektörünün büyükbaşlarından gelen bu tepkiler ilk bakışta bir şey ifade etmeyebilir.  Ancak yeni kurulacak olan Şehircilik Bakanlığı’nın tekelinde yürütülecek “Ulusal Planlama”nın inşaat sektöründe yarattığı heyecan Kanal İstanbul’un yarattığı heyecandan çok daha büyük. Dumankaya İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dumankaya, Ulusal Planlama’yı dört gözle beklediklerini ifade ediyor ve ekliyor: “Aslında bu proje genel olarak değişimin bir parçası. Başbakan geçtiğimiz günlerde Şehircilik Bakanlığı’nın kurulacağından ve Türkiye'nin ulusal planlamasının yapılacağından bahsetti. Bunlar bizim sektör olarak yıllardır beklediğimiz, istediğimiz şeyler. Bence asıl çılgın proje 'ulusal planlama'. Bununla birlikte çok büyük yatırımlar devreye girecek. Farklı bölgelerde yeni şehirler kurulacak. Bu 'ulusal planlama' projesinin ayrıntıları çok yakında açıklanacak.”[10]
İstanbul’a bir rehabilitasyon projesi olarak tanıtılan Çılgın Proje’nin esası, piyasacı ve yağmacı bir zihniyetle, kanalın yapımıyla oluşturulacak iki yarımada ve bir ada üzerinde 30 milyon nüfusla kenti yeniden inşa etmek. AKP projeciliğinin bize öğrettiği ise kamuya ait arazilerin, derelerin, ormanların ve kent coğrafyasının rant için yağmalanması. Kanal İstanbul’un Hazine bütçesi yerine özel sermaye eliyle inşa edileceğini vurgulayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ve projeyi yap-işlet-devret modeline dayandıracaklarını söyleyen Erdoğan’a bakılırsa, Kanal İstanbul’un rantından birtakım sermayedarların nemalanacağı aşikar. Örnek olsun, Sabiha Gökçen Havalimanı’nı uçuşlarıyla kalkındırdıklarını iddia eden Pegasus firması Kanal İstanbul’un hafriyatıyla yapılacak ada üzerinde açılacak yeni havalimanının işletmesine şimdiden talip oldu.[11] Haliyle AKP’nin Kanal İstanbul’u hiç de “çılgın bir proje” değil; aksine, özel sermaye elinde ve denetiminde gerçekleştirilecek kendi içinde gayet tutarlı bir kent tasavvuru. Şimşek’in ve Erdoğan’ın bu ifadelerinden sonra, Çılgın Proje’nin ülkeyi kamu nezdinde refaha kavuşturmayacağı gerçeğini gönül rahatlığıyla teslim edebiliriz.
Bu aralar AKP çok çalışıyor; ülke çapında gerekleştirdiği seçim mitinglerinde mitinglerin gerçekleştiği iller için tasarlanmış çılgın projelerini açıklıyor. Kanal İstanbul’un hemen ardından bir çılgın proje de Van için ilan edildi. Nevruz Efsaneler Ülkesi, Zaman’dan Ahmet Görçüm Van’ın 20.05.2011 tarihli haberine göre, Van’ı bir “cazibe merkezi” haline getirecek. “Bittiğinde yılda 4 milyon turistin ziyaret etmesi planlanan Nevruz Efsaneler Ülkesi’nde, Disneyland gibi bir eğlence dünyası, Türkiye'nin ilk savaş müzesi (Çaldıran Savaş Müzesi), Ulusal Spor Müzesi, yüzlerce ticaret merkezi, kongre alanları, hayvanat bahçeleri ve 58 bin konut yer alacak.”[12] Nevruz Efsaneler Ülkesi’nin görselleştirmelerine dikkatle bakılacak olursa, AKP’nin kentsel tasarımı çocuk oyuncağıymış gibi algıladığı anlaşılıyor. Daha doğrusu, kentsel tasarım ve inşa faaliyeti ülkenin büyük ölçekli siyasi ve ideolojik dönüşümü içinde, “AKP Türkiye’si”nin inşasına hizmet edecek şekilde biçimlendiriliyor. Başta Merkez Bankası olmak üzere kamu kurumlarının, bakanlıkların İstanbul’a taşınması hamleleri, devletin küçültülmesiyle beraber düşünüldüğünde, AKP başkentinin aslında bir finans, sermaye ve ticaret başkenti olduğunu gösteriyor.
 Ülke çapında yürütülen ideolojik ve mekansal dönüşümden Cumhuriyet başkenti Ankara da payını alacaktı elbette. Ankara’nın çılgın projeleri de 25.05.2011’de gene başbakan Erdoğan tarafından açıklandı.[13] Ankara’nın bir savunma sanayi kentine dönüştürülmesi, bu bağlamda ASELSAN yatırımlarıyla Gölbaşı’nda bir radar tasarım ve üretim merkezinin kurulması ile TAİ’nin yerleşkesinde bir uzay ve uydu merkezi kurulması esas olarak gündemde. Dolayısıyla yakın zamanda füze kalkanı projeleri için yabancı ülkelerle yapılan anlaşmalar da hatırlanacak olursa, AKP’nin bölgenin savunma tekeli olma yolundaki “hayali”ni gerçekleştirmek için adımlar attığı söylenebilir.
Başkentteki ideolojik dönüşümün mekansal aygıtlarından biri de 2010’da kurulan Yıldırım Bayezid Üniversitesi olacak anlaşılan. Yıldırım Bayezid Üniversitesi’nin bir bilim merkezine dönüştürme niyetleri, mevzubahis üniversitenin yakın gelecekte AKP’nin akademik sözcülüğünü üstleneceğine işaret ediyor.
Bunlara ek olarak –olasılıkla özel işletmeler olmak üzere - “şehir hastaneleri”, “Güney Kent” adlı 500 bin kişilik yeni bir şehir ve Hıdırlık Tepesi’nde bir İnanç ve Tarih Müzesi inşa edilecekmiş. “İnsanlık Anıtı”nın kaldırılmasıyla kültür ve sanat alanını da boş bırakmayacağını öğrendiğimiz AKP, sanatın da gerici bir temelde yeniden inşasına çalışıyor. Ülkede camilerin ihtişamına gölge düşüren heykeller “ucube” bulunarak yerinden kaldırılıyor; YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın Gazi Üniversitesi’nde katıldığı bir sergideki heykel ise “müstehcen” bulunuyor ve nedeni belirsiz bir şekilde “kırılabiliyor”.[14]
Son olarak, AKP’nin Ankara’daki mevcut adliye binasını yıkıp başka bir yerde yeni bir adliye binası inşa ettirmeyi planladığını da ekleyelim. Yargıdaki dönüşümün hemen ardından gelen yeni adliye binası tasarısı, adli mekanın ideolojik ve sembolik dönüşümünü tamamlıyor.
Unutmadan söyleyelim, Taksim Meydanı ve meydandaki simge yapılardan Atatürk Kültür Merkezi için de bir projesi var başbakanımızın. Gene Hıncal Uluç Sabah’ta 23.09.2010 tarihli yazısında Erdoğan’ın ağzından Taksim projesini şöyle aktarıyor: “İstanbul Belediye Başkanı olduğum günden beri içimde olan, içimde kalan bir proje var. Onu işleme koyacağız. Taksim Meydanı'nda trafik yer altına alınacak. Bu meydan eski Taksim Gezisi gibi tamamen yayalara açılacak. Çok yetersiz AKM binası yıkılacak. Mevcut otopark da yer altına ineceğinden, o arsa da, bina arsasına eklenecek ve bir mimari yarışma ile İstanbul'a, o Taksim Meydanı ile bütünleşmiş, kent simgesi bir Atatürk Kültür Merkezi yapılacak. Sadece temsil geceleri kapı açan değil, 24 saat canlı olan bir Merkez... Şimdi bu planı gerçekleştirmek için kolları sıvamışken, mevcut binaya 'tadilat' diye, 70 trilyon (Yani yeni lira ile milyon) yatırmanın âlemi yok.. Kazmayı vurduğumuz anda, iki yılda kapıları açarız.”
Görünüşe bakılırsa, AKM önündeki yasal engellerin kaldırılması için AKP yakında kolları sıvıyor. Bu durumda AKM binasının akıbeti de Kongre Vadisi uğruna yıkılan Harbiye’deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin akıbetine benzeyecek. Kaldı ki, yeni inşa edilecek Atatürk Kültür Merkezi’nde ne gibi faaliyetler yürütüleceği meçhul. Mevcut AKM’nin cephesinin 2010 İstanbul Kültür Başkenti projelerinden biri olması hasebiyle LED teknolojisi ile muhtemel bir “reklam” ekranına dönüştürülmesi tasarılarına istinaden yeni AKM’nin bir “ticari” kültür merkezi olarak hizmet vereceğini varsayabiliriz misal. Bundan başka, Taksim Meydanı’nda cami inşa edileceği iddialarına dayanarak –bu konuda Uluç’un Taksim’in “bir inançlar efsanesi” olacağına dair sözlerini[15] de hatırlayarak- yeni Taksim Meydanı’nın bir “İslami Kültür Meydanı” olarak işlevlendirilebileceğini de iddia edebiliriz sanıyorum.
İstanbul’da kentsel imgeyi tamamlayan ve kanımca bir kısmı Kültür ve Tabiat Varlıkları kapsamında değerlendirilmesi gereken bazı tarihi okulların satışa çıkarılmasının yanında, yeni inşa edilen okullarda bir nevi Selçuklu-Osmanlı canlandırmacılığı uygulamalarının yaygınlaşması ise yakın geleceğin AKP kentlerindeki kamu yapılarının mimari kimliği üzerine yeterince fikir veriyor.




[1] http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2011/05/06/cilgin-proje-uzerine (22.05.2011)
[2] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17648284.asp (22.05.2011)
[3]http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1127750&keyfield=6B616E616C20697374616E62756C20C3A7C4B16C67C4B16E2070726F6A65 (22.05.2011)
[4]http://www.cnnturk.com/2011/ekonomi/genel/05/06/basit.bir.bakkal.hesabiyla.kanal.istanbul/615731.0/index.html (22.05.2011)
[5] http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/bir-cilginligim-geldi-haberi-41930 (22.05.2011)
[6] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1127538&title=ikinci-bo%F0az-istanbulun-yenilenmesine-f%FDrsat-verecek&haberSayfa=1 (22.05.2011)
[7] http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/erdogan-her-konustugunda-korkular-artiyor-haberi-42088 (22.05.2011)
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17648284.asp (22.05.2011)
[9]http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1128056&keyfield=6B616E616C20697374616E62756C20C3A7C4B16C67C4B16E2070726F6A65 (22.05.2011)
[10] http://www.arkitera.com/h63382-asil-cilgin-proje-1-trilyon-dolarlik-ulusal-planlama.html (23.05.2011)
[11]http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1132277&keyfield=6B616E616C20697374616E62756C20C3A7C4B16C67C4B16E2070726F6A65 (22.05.2011)
[12] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1136499&keyfield=6B616E616C20697374616E62756C (22.05.2011)
[13] http://www.ntvmsnbc.com/id/25216634/ (26.05.2011)
[14] http://www.timeturk.com/tr/2011/05/25/ucubeden-sonra-mustehcen-vakasi.html (26.05.2011)
[15] http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2011/04/23/istanbulu-sevmek (22.05.2011)
 Fotoğraflar Hürriyet Foto Galeri’den alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder